Son yıllarda Türkiye’nin bazı bölgelerinde doğuştan gelen sağlık sorunları nedeniyle yeni doğan bebeklerin önemli bir kısmı işitme ve konuşma engeli ile hayata gözlerini açıyor. Ülkemizdeki bazı mahalleler, özellikle genetik faktörlerin etkili olduğu, yüksek oranda sağlık sorunlarıyla gündeme gelmeye başladı. Bu durum, hem aileler hem de toplum için ciddi bir sorun teşkil ediyor. Peki, bu sorunun nedenleri ve çözüm yolları nelerdir? Bu makalede, Türkiye’deki bu mahallelerdeki durumu ele alıyor, uzman görüşlerine ve istatistiklere yer veriyoruz.
Türkiye genelinde doğuştan işitme ve konuşma engeli ile dünyaya gelen bebeklerin sayısındaki artış, taraflı bir gerçek olmanın ötesine geçiyor. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 2023 yılında doğan bebeklerin %3’ü işitme engelli olarak dünyaya geliyor. Bu durum, özellikle bazı bölgelerde iki katına çıkarken, Sağlık Bakanlığı bu konuda önemli çalışmalar yapmaya başladı. Belirli mahallelerin genetik yapı ve çevresel faktörler nedeniyle daha fazla çocukta bu tür engellere rastlandığı ortaya çıkıyor. Ancak, bu konudaki sosyal bilinç eksikliği ve tedavi imkanlarının sınırlı olması, sorunu daha da derinleştiriyor.
Aileler, doğuştan engelli çocukların hayat mücadelesi içerisinde karşılaştıkları zorlukları daha iyi yönetebilmek için çeşitli destek mekanizmaları arayışında. İl ve ilçe sağlık müdürlükleri, sosyal hizmetler ve sivil toplum kuruluşları, mahallelerde yaşayan bu çocuklara yönelik destek programları oluşturarak aileleri bilinçlendirmeye çalışıyor. Eğitim, rehabilitasyon ve sosyal entegrasyon gibi alanlarda yapılan çalışmalar, engelli bireylerin topluma kazandırılmasında büyük rol oynuyor.
Ayrıca, üniversitelerde yapılan araştırmalar ve incelemeler sayesinde, bu sorunların kökenlerine inilmeye çalışılıyor. Genetik faktörlerin yanı sıra çevresel etmenlerin de etkili olduğunu belirten uzmanlar, anne-babaya ait sağlık geçmişinin incelenmesinin önemine vurgu yapıyor. Yeterli genetik taramaların yapılmadığı mahallelerde, bu sağlık sorunlarının prevalansının yükseldiği gözlemlenmiş durumda. Sağlık uzmanları, ailelerin gebelik öncesi ve sonrası dönemde sağlık kontrollerini ihmal etmemeleri gerektiğini vurguluyor.
Bu sorunun çözümünde en önemli noktalardan biri de toplumsal farkındalığın arttırılmasıdır. Engellilik, sadece bireyin değil, tüm toplumun sorunu olarak ele alınmalı ve bu konuda eğitim programları düzenlenmelidir. Bu sayede, engelli bireyler toplumsal hayatın bir parçası haline gelirken, yaşam kaliteleri de artırılabilir. Ailelerin toplumsal destek alabileceği örgütlenmeler oluşturulmalı ve bu tür çocukları olan ailelerin sosyal hayata katılımı teşvik edilmelidir.
Sonuç olarak, Türkiye’deki bazı mahallelerde artan doğuştan işitme ve konuşma engelli çocuklar sorunu, yalnızca tıbbi bir mesele değil, aynı zamanda sosyal bir krizdir. Bu durumu daha iyi anlayabilmek ve çözüm yollarını hayata geçirebilmek için toplumun her kesiminin, özellikle de sağlık ve eğitim alanında çalışanların, üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekmektedir. Ancak bu şekilde, engelli bireylerin yaşam kalitesini yükseltebilir, onlara daha eşit bir yaşam sunabiliriz.